Çocuktan önce ve sonra diye bir liste yapacak olsam sanırım sayfalara sığmaz. Mesela şimdi geriye dönüp düşününce ne kadar çok boş vaktim varmış o zamanlar inanamıyorum. Koskoca bir Pazar gününü düşünün mesela. Sanki o zamanlarda, pazar bile Paaaaaaaazzzaaaaaaaaarrrrr diye yazılmalıymış gibime geliyor.
İşten çıktıktan sonra acaba dışarıda mı evde mi yesek, sipariş mi versek, yoksa dünden kalanlara ilave birşey mi uydursam diye çeşitli alternatifler varken, hatta hafta içi bile iş sonrası arkadaşlarla bir yere birşeyler içmeye gidebilirken, şimdi seçme şansımız yok, oğlumla beraber sağlıklı ve leziz (!) sebzelerimizi yiyeceğiz. Hatta diyete de sardım, son 2-3 aydır tam anlamıyla her akşam otluyoruz. (Şaka bir yana alıştım, bamyaya bile bayılıyorummm)
Neyseki Karan ve diğer çocuklar biraz büyüdü de, cumartesi sofralarımızda kaçamaklarımız oluyor arkadaşlarımızla.
Çocukluyuz ya, tüm programlar ultra gürültülü. Zira çocuklular, çocukluları pek sever. Net. Nerede çocuğun arkadaşı varsa, o tarafa kayar programlar. Özellikle bahar ve yaz aylarında bir araya daha da çok geliriz ki, çocuklar bizi rahat bıraksın, birbirlerini yorsun enerjilerini atsınlar diye. Çocuksuzların kafası şişer yanımızda. Biz dinleniriz.
Özellikle çocuklar küçükse, masada büyüklere yer kalmaz, anneler ve çocuklar mama yedirirken çıkan gürültü pazar yerine denktir.
Çocuklular başka çocukluların evine giderken iş çok daha basittir, hafif gidersiniz. O evde her türlü alet edevat bulunduğu için, yanınızda pek birşey taşımanıza gerek kalmaz. Özellikle yatılı kalınacaksa oh şahane, çocuk olması tercih sebebidir. Yatak, oyuncak, bez, ıslak mendil gani.
Artık hiç bir pazar geç kahvaltı şansımız olmadığı için, tüm kahvaltı mekanlarını biz çocuklular erkenden dolduruveririz.
İki kadın anneyse, sonsuza kadar konuşabilir. Eskiden sümük, kaka, kusmuk demek tuhaf gelirken, kendinizi detaylıca kaka tasvir ederken buluverirsiniz.
Kırılan dökülene alışırsınız. Çocuklu evde çoğu takım yarımdır zaten. Kimse kimseye alınmaz, içtenlikle hoşgörür, umrumuzda bile olmaz.
Çocuksuzlara çıldırmış gibi görünebiliriz. Onlarla ayrı dünyaların insanı gibi göründüğümüz zamanlar olabilir. İki çocuklu bir çocuksuz kadın bir aradaysa, çocuksuz olan tam anlamıyla Fransız kalabilir.
Pazardan aldığımız sebzenin, meyvenin daha tazesini satan pazarcının kulaklarını çınlatırız, bebek bakım odası olan olmayan yerlerden bahsederiz, falanca sebzeyi filancayla karıştırıp ne mamalar yarattığımızı anlatır dururuz.
Doğum hikayelerimiz bizi kendimizden geçirirken, çocuksuz kadınları titretir, tıksırtır hatta bayıltabilir.
Tanımamız şart değil, restoranda plajda otelde parkta, çocuğu olan herkesle bir iki dakika içinde sosyalleşebilir, sonraki tatillere sözleşebiliriz.
Çocuk biraz büyümeye başladığında, ikinci çocuk planlarında zamanlamayı denk getirmeye çalışır, hamileliği de beraber yaşamak ve hepten çıldırmak için can atarız. Grup psikolojisinin patlama noktası bu bence.
Biz anne olduktan sonra gönlümüz beynimizin önüne geçer, çocuksuz arkadaşlarımızın bizi mantıksız bulduğu meselelerde, biz de onları bir o kadar kalpsiz görebiliriz.
Kocalarımızın koca sıfatını bile unuturuz zaman zaman, daha ziyade babalığına odaklanırız. Aşkımızın şekli kalpten yoncaya dönüşür, çocuk sayısına göre yapraklanır, büyüdükçe zenginleşiriz içimizde, her gün daha çok şanslı hissederiz.
Güzeldir çocuklu olmak yani, sizi de bekleriz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder