24 Kasım 2012

Çalışan annenin türlü türlü paranoyası var

Aslında birçok konu var, bu aralar aklımda draft olarak birikti, zaman bulup yazmak, hadi zaman buldun sıraya koymak o kadar kasıyor ki. Şuan en çok kafamı meşgul eden konuyla başladım bakalım.

Karan 10 aylıkken ufak ufak işe dönmeye başladım. Anne sütü alıyordu, çok da sütüm vardı, çok zor oldu karar vermek.

İç dünyamdan bahsedeyim biraz: duramam ben, ya bişey yapmam lazım, ya yapmaya hazırlanıyor olmam lazım veya en kötü ihtimalle birşey yapıyor olmanın hayalini kuruyor olmam lazım. Hani baştan detaylıca hayalinizde canlandırırsınız ya. ha işte ondan. Hamileliğimin 7. ayından sonra Doktor, "5. aydan beri süregelen amnion sıvısındaki sızıntı yuzunden erken doğurma riskin var, en azından 8 ay dolsun diye bundan sonra bol bol yatman lazım" dediği için, eve planladığımdan erken kapandım. Günde duş süresi dahil maksimum 2 saat geziniyor, kalan tüm gün boylu boyunca tv karşısında yatıyordum. Dolayısıyla neredeyse iç dünyama tamamen ters bir sürece girdim, minimum aktivite.

Üstüne 9 ay daha koyunca, toplamda 1 seneden de fazla  "sadece anne" olduktan sonra, "iç dünyam" dürtmeye başladı beni. Hadi artık dışarıda hayat var şeklinde, işimi, hareketi, "anne" olmak dışındaki alternatif kimliklerimi şiddetle özlediğimi farkettim.

Bu arada tamamen de kopmamıştım işten. Yeni doğan bebeğimi bir yandan emzirirken bir yandan laptopta mail kovaladığım zamanlarım bile olmuştu.
Ama ofis, düzenli iş sorumluluğu, çalan telefonlar, atılan imzalar vs vs hepsi birden burnumda tütmüştü.

Uzun lafın kısası Karan tam 11 aylıkken günde 5-6 saat işe gitmeye başladım. Zamanla o da ben de alıştık. Bakıcı sıkıntıları olduğu oldu, bakıcısız kaldığım zamanlarda 1-2 ay evden devam ettiğim oldu falan ama son 1 senedir düzenli olarak aynı bakıcıylayız ve 8 saat çalışıyorum.

Şimdi bu zamana kadar duymadığım endişeler üşüşmeye başladı. Karan 2.5 yaşında sayılır. Bu zamana kadar bakıcısı yedirsin oynasın gezdirsin parka götürsün vs benim yerimi en iyi şekilde doldursundan başka paranoyalarım olmamıştı. Ama şimdi artık bebeklikten yavaş yavaş çıkan çocuk olmaya başlayan oğlumun, eğitim ve terbiyesi konusunda endişe etmeye başladım. Dadısı çok seviyor, Karan da ona tapıyor. Sevgide hiç sorunumuz yok zaten. Ayrıca dadısı gerçekten çoğu zaman doğru disiplini de veriyor. Ahlaki gelişimine de katkıda bulunduğuna inanıyorum.

Yine de acaba ileride kişiliğini etkileyebilecek bir hatası olur mu, acaba kişiliğini ezecek bir müdehalede bulunur mu, aksine aşırı rahat alıştırıp doyumsuz sımarık olurmu diye her şeyi irdelemeye başladım yine.

Nasıl Karan bir geçiş dönemindeyse, ben de endişelerimi sorgulamada geçiş yaşıyorum. Çünkü çocuk büyüdü artık, maması banyosu, oyunu kitabından daha önemli mevzular öne çıkmaya başladı.

Herşeyden vazgeçip tüm eğitimini kendim vermek istediğim şiddetle paranoya yaşadığım bir dönemdeyim.

Örneğin "ben evde olsam  şimdiye wc eğitimini tamamlamıştık herhalde" diye kendimi suçladığım günler oluyor. Halbuki belki o son umudum. Yani belki de ben evde olsam daha da gecikecek, bana nazı geçiyor, benim sınırlarımı daha çok zorluyor, dadısına o kadar naz yapmıyor hiç bir konuda. neden bu tuvalet eğitimi konusu farklı olsun ki. Ama içten içe "diğer tarafta" işler nasıl olurdu diye sorgulamadan edemiyor insan; ben evde olsam yine böyle mi olurdu diyor, illaki.

Ben Karan yemek yiyeceği zaman veriyorum kaşıkla çatalı eline. Sadece çorba gibi yemekleri ben yediriyorum. Pilav, köfte, omlet, peynir, püre, ekmek, salatalık, meyve, vs vs ne varsa kendisi yiyebilir. Ama dadısı, benim başka işim mi var diyip herşeyini yapıyor, çok sevdiği için kıyamıyor da. Mesela "su? " diyor Karan, ben "orada duruyor annecim git iç" derken, dadısı "hemen vereyim suyunu" diyip şişesini uzatıyor. Yapma böyle rahata  alıştırıp şımarık türk erkeği yaparsın diyorum ama nafile. Tamam dese de ben evde yokken her şeyi pıt pıt önüne koyduğuna neredeyse eminim.

Bu arada evde her yerde kamera var. Ama çok uzun zaman önce, çocuğun can sağlığından falan şüphe etmedikçe kayıtlara bakmamaya söz verdim kendime. (önceki bakıcımızda çok süphelerimiz vardı ve kamerayla sıkıntıları tespit edip işten çıkarmıştım). Şuanki dadıdan zerre kuşkum endişem yok. Tek derdim çok severken fazla şımartması.

Tam aksine düşünecek olursak da, ben hayatta bakıcısı kadar sabırlı değilim. Kadın kendi 2 çocuğu üstüne 1de başkasının çocuğunu büyütmüş biri ve ardından da kendi torununu büyüttü ve torun tam kreş yaşına geldi, Karan'ı devraldı. Yani o kadar alışkın ve severek yapıyor ki bu işi, okusa zaten ana okulu öğretmeni olurdu kesin. Benden daha iyi oynadığı, daha güzel oyunlara teşvik ettiği ve her gün hiç üşenmeden 1km yürüyüp -ne koşulda olursa olsun gider-, 2-3 saat parkta zaman geçirmek istemesi bile benden daha iyi koşullar sağladığına kesinlik veriyor. Ben kesin üşenirim onca yolu parka kadar yürümeye, arabayla giderim. Eskiyi düşünüyorum, önceki bakıcının Karan'ı pusete koyup yürüyüşe çıkmasında bile şüphe ederdim, ya yanında sigara içerse, ya uyusun diye zorlarsa, vs vs diye bi sürü saçma sapan kaygılarım olurdu. Velhasıl gerçekten de iç güdülerim yanılmamıştı ve önceki bakıcıyla ilgili türlü sorunları kameralar sayesinde kısa sürede farkedip yol yakınken kendimizi de çocuğumuzu da kurtarmıştık.

Şimdi eğer suçluluk duygumu Karan farkederse, bana karşı kesin kullanacak. Hele bir de ikinci bebek planlarsak, eşit davranma, ikisini de eşit sevme ve kayırma gibi endişelerimiz de eklenecek buna, Karan bu durumda durup dururken sorunlu hale bile gelebilir. Dolayısıyla benim biraz rahatlamam ve çocuğum mutlu olduğu sürece paranoyalardan sıyrılmam lazım sanırım.

Çünkü Karan neşeli ve uslu bir çocuk. Yanlış giden birşeyler olsa bana bir şekilde ifade etmeye çalışırdı değil mi?

Karan sürekli şarkı söylüyor. Mutlu çocuklar şarkı söylermiş..

Umarım yanılmıyolardır, onlar da; biz de :)







Hiç yorum yok: