8 Kasım 2012

Çocuk büyütmek taş kemirmekmiş derler..

Bu lafı çocukluğumdan beri duyarım da yeni yeni anlıyorum. Kim dediyse gerçekten çok güzel söylemiş.

"Olur mu canım o kadar zor mu anne olmak" diyenler muhtemelen henüz çocuk sahibi değildirler sanırım. Bir çok anne bu laf üzerine saatlerce konuşabilir veya yazabilir bence, içi o kadar boş değil bu lafın.

Zira o kadar oku, araştır, danış; geldiğin yol bir arpa boyu. Çünkü yapılması gereken yüzlerce şey var ancak evde tek bir anne var.



Bir çocuğun sıkıntısı bir annenin dünyasını başına yıkabilir. Önemli olan her seferinde aynı sabır, anlayış ve azmi gösterebilmekte. Çünkü aslında okuduğumuz örnekler, öneriler bir vaka içindir. Halbuki bir anne ve çocuk sakin bir günde ortalama olarak 15 dakikada bir kriz yaşayabilir.

Örnek vermem gerekirse bu sabah 5.30 da kalktım, duşumu aldım, hazırlandım ve tam İstanbula gitmek üzere yola çıkmama 20 dakika kala, yani 06.30da Karan uyandı. Muhtemelen önceki gece ona, o uyanmadan evden çıkma ihtimalim olduğunu ve endişelenmemesini, akşama Karan akşam yemeği yerken döneceğimi anlattığım için vaktinden erken uyandı. Normal şartlarda, 7 den önce pek uyanmaz.

Evden 06.50de çıkmak zorundayım çünkü 9 da yalovadan kalkan arabalı vapura yetişmem gerekiyor. Dolayısıyla beğensek de beğenmesek de 15 dakika içinde günaydınlaşıp, ayılıp, anlaşıp vedalaşmamız gerekiyor. Kriz 1. Bir kere giyinmişim ve makyaj yapmışım diye azarlandım, tek gözüyle kamaşık kamaşık bana bakarken mutsuz oldu. Konunun o kadar kötü olmadığına ikna edebilmem için bu sabah babayla oyun oynamak için bolca vakitleri olduğunu anlattım. Hemen sandalyeler ardarda dizildi ve çufçufçuluk oyununa hazırlanıldı. Ardından "akşama görüşürüz, bye bye, seni seviyorum" vs. rutinleri 3 kere kapıdan geri dönerek yapıldı ve nihayet azad edildim, babanın da yardımıyla.
2 saat araç, 2 saate yakın da vapurla olmak üzere gidiş geliş 4 er saat yolculuk vardı bugün yani.

3 toplantı, yolculuk, trafik stresi, gemiye son binen araç olma stresi derken tüm o seyahatler sırasında kendimi kaptırıp bir dergi, bir kitap okuyup bitirip,başka bloglarda 8-10 tane yazılar da okuyunca, akşam 18.30 da eve vardığımda tam bir harabeydim. Kafam sanki kocaman olmuş ağır geliyordu.

Kriz 2. Elinde bir havuç. Saat 4 den beri gevelemiş. Babası hiç bir şekilde bırakmaya ikna edememiş, yemeklerini de yemeyi kabul etmemiş, ki muhtemelen ben yemek yerken geleceğim dedim diye bekliyor, eve girer girmez havuçla vedalaştık, yemek seçmek için mutfağa geldik. Neyseki ikna etmesi çok zor olmadı.

Kriz 3. Eşim pizza sipariş etmiş ve masada yemek üzereyiz. Hemen masaya pizza yiyeceğim şeklinde geldi. Karan bizimle masaya hayatta oturmaz başka zaman. İllaki kırk pazarlıkla yemek yer. Şimdi nasıl oldu da pizza yiyecek oldu bilmiyorum. Hayatında ilk defa bir pizzadan iki lokma aldı, acı dedi bıraktı. Hah işte fırsat dedim. Açmısın annecim birşeyler yermisin? "hı hı" diyince düşünmeden atladım: Pilav yermisin yoğurtla?

Dünden lahana sarması kaldığını sandığım için hatayla kontrol etmeden pilav yermisin demiş bulundum. Bizimkine pirinçli olan herşey pilav, bayılıyor.
Kriz 4. Evde pilav veya benzeri yokmuş. Zeytinyağlı brokoli ve şehriyeli tavuk çorbası var. Yandık!

"Havıııııı, pivaaaaa!"(hayır pilav diyor) diye çığlık çığlığa bağırıyor ve sanki biz çok yaparmışız gibi nereden öğrendiyse, mama sandalyesine güm güm yumruklarıyla vuruyor.

Tavuk çorbasına da brokoliye de bayılır aslında. Ama aklına pilav düştü bir kere.
O kadar okuduk öğrendik. Hemen uygulamam lazım:  Anlatıyorum, bugün pilav yok, çorba var, brokoli var. Hangisini yemek istersen seçebilirsin. Ama söz yarın sana pilav yapacağım.

"Havıııı, pivaaaaa"

Sanırım 7 kere aynı cümleleri tekrarladım. Ve her seferinde "bak canım çorban burada, ne zaman istersen yiyebilirsin" diyorum.

Başka ilgilenmedim. O bağırdı, ben sanki ilk defa söyler gibi her seferinde aynı gerçeği söyledim ve yarın için söz verdim.

Nihayet bir süre sonra kolumu dürttü "Çobu? (Çorba?)" dedi.
Ve tavuk çorbasının hepsini yedi ama brokoliye hiç yanaşmadı.

Masa toplandı, tam oturduk, anahaberde bir haber dikkatimizi çekti. İstiyor ki çocuk kanalı açayım veya onunla şımarayım. Bu sırada ben o haberden çok önce oturmuş Karanla resim çiziyordum. Kuş diyor çiziyorum, ev diyor çiziyorum. Böyle bir aktivite. O da kendince boyamaya çalışıyor. Annecim 2 dakika izin verirmisin, yok, annecim lütfen duyamıyorum, yok, annecim çok kısa beklermisin, yok, annecim sen çizgifilm izlerken ben böyle rahatsız etsem hoşuna gider mi, yok... Kriz 5: ne haberi duyduk, ne de Karan avaz avaz bağırmaktan vazgeçti, üstelik boya kalemlerini de bıraktı, beni pataklıyor, üstüme atlıyor, karnıma hopluyor, vs.

Eşim çok sinirlendi, "bi dakka sakin ol" diye gözümle işaret ettim. Bu arada sabah 5.30dan beri ne yoğun olduğumu, yorgunluğumu ve kaç kriz geçtiğini düşünün, hala elimden geldiğince sabrediyorum; dudağıma topuk yedim, kaşıma kafa attı, böbreklerime tekme geldi vs. o derece kudurmuş durumda! "Aaaa burada ne çok küçük oyuncak var, ayağımıza batacak, kim önce toplar bunları kutuyaaaa?!" diye bir anda sevinçle sordum. (ama kesinlikle çok çok zorladım kendimi bu sevinçli ses tonu için) Hemen koşturdu "men men meeeen!" diye oyuncakları toplamaya başladı. Allahım bugün gözlerim akana kadar okuduklarımın işe yaraması muhteşem! Yaramasaydı zaten herhalde kahrolacaktım.

Saat oldu 20.00. Rutinimizde süt içmek, kitap okumak, diş fırçalamak ve yatmak kaldı.
"Hadi bakalım sütümüzü içelim şimdi, sonra da kitap okuruz" dedim.
Sütünü içti, biberon boşaldı. Kriz 6: biberon nereye gidiyor annecim? "mumaa"(mutfağa diyor) ama götürmüyor "anne" diyor. Ben götürecekmişim.

"1den 10 a kadar sayıyorum bakalım ne kadar hızlısın hadiiiii başlıyorummmmm" dedim. Saymaya başladım ve koşa koşa mutfağa biberonu götürmeye çalıştı, ben 6 derken biberon tezgahtaydı ve Karan yanıma dönmüştü bile. Sevindik, yuppi dedik, kollarımızı kaldırıp bu hızlı kahramanı kutladık :)

2 kitap okuduk, dişlerimizi fırçaladık. Babayı öptük bye bye yaptık. Kriz 7:  bu son bir haftadır her akşam standart, 45 dakika boyunca uyumuyor. Ne oldu bilmiyorum, bu uyuma süreleri 10 dakikaya kadar düşmüştü. Ben 21:00de uyumuş olmasına uğraşıyorum ama yok, saatler alındığından beri bozuldu, 21:20 de uyuyor, en erken. Sanırım bundan sonraki akşamlar bu saatte ısrar etmeyeceğim. Çünkü imkansız daha önce uyumuyor , ben de boşu boşuna sinirlerimi yıpratıyorum, bazen bağırıyorum bile. Bağırdığımda kendimden nefret ediyorum.

Evde Karan ayaktayken geçirdiğim süre, sabah 20 dakika, akşam 18.30-21.20 arası olmak üzere toplam 3.5 saatten az. Ve 7 kriz yaşadık.

İşte bu yüzden taş kemirmek. Bağırmadan, çağırmadan, dövmeden, kalbini kırmadan ve üstelik birşeyler öğretmeye, güzel alışkanlıklar kazandırmaya çalışarak geçen 3.5 saatte bile 7 kriz yaşanıyor. Tüm gün beraber olunduğunda ve küçük detayları unutmuş olma ihtimalimi de koyarsak, çocuk büyütmek gerçekten taş kemirmek gibi bir şey.

Okuduklarımızın çok işe yarayacağı kesin, keşke günde 1 uygulama yeterli olsaydı ama öyle değil işte. Üst üste geliyor, bir an oluyor, "ben de insanım ama insanım amaaaa insaaan" diye Ardaya doğru avaz avaz çığlıklanıyorum. Biliyorum canım biliyorum demekten başka pek birşey gelmiyor onun da elinden.

Çocuk büyütürken sinirlerimizi aldırsak sonra geri koydursak ne güzel olurdu. İnsan yavrusu çok zor büyüyor işte, tüm annelere kolaylıklar gelsin ve sabır diliyorum.

Sevgiler.








Hiç yorum yok: