Jasper Juul isimli bir yazarın Çocuk Yetiştirme Rehberi isimli kitabını okumaktayım. Okuduğumuz çoğu şeylerde özgüven üzerinde durulur ama, özdeğer konusunda burada daha fazla detay var ve gündelik hayatta farkında olmadan, tamamen iyi niyetli yaklaşımlarımızdaki olası iletişim hatalarından bahsedilmiş.
Özdeğer salt var olmanın değeri, içimizden gelen, bir kere yerleşti mi kolay kolay zedelenemeyen ve daha gerçek bir değerli hissetme durumu. Bunun güçlü bir şekilde oluşması ilk çocukluk yıllarına dayanıyor.
Özgüven ise, başardıklarımızla oluşan birşey. Başaramadığımız zamanlarda kolayca zedelenebilen, sonradan bünyemize, harici olarak yerleşen bir değer duygusu. O yüzden sonradan azalabilir de çoğalabilir de.
Burada kitaptaki örnek ile devam edecek olursak, piano çalmayı öğrenmek isteyen birisi, bu konuda yeteneği olmadığını farkettiğinde, çeşitli yaklaşım biçimi olabilir:
-"kahretsin zaten hiç birşeyi başaramıyorum ki!" düşüncesiyle kendini değersiz hissederek kendine öfkeyle karışık suçluluk duymak.
-"denemeden bilemezdim, demekki pianoya yeteneğim yokmuş." düşüncesiyle rasyonel davranıp farklı şeyler denemeye motivasyonunu kaybetmeden ve kendi özdeğeri ile yoluna bu sorunu atlatarak devam edebilmek.
Dolayısıyla 2.5 yaşındaki oğlum oyun hamurundan yılanlar yaparken "ne kadar da güzel yapmışsın, çok akıllısın sen zaten" demem onun özgüvenini besliyor evet ama özdeğerine pek bir faydası olmuyor. Aksine "birşeyleri güzel yapınca annem beni seviyor" yargısı oluşabilir.
Ne demem lazım? Öyle zor ki bu kısmı işin. Çünkü sürekli "aferin" demek lazımmış gibi öğretildik. Aksine "yılanların gözleri de varmış", "bu yılanların boyu ne kadar uzun böyle" veya "bu oyun hamurlarıyla oynamayı sevdin sen sanırım" gibilerinden "onu anladığım, ilgilendiğim ve geri bildirim olan" bir yorum yapmam yeterli imiş..
Denize girince "anne bana bak bak bana" diye kumsala doğru seslenen çocuklar geldi aklıma.. Yalnızca bakmamızı izlememizi istiyor aslında. "Evet annecim izliyorum ve gördüm" gibi birşey dememiz yeterliyken biz "çok güzel yüzüyorsun, aferin oğluma" gibi sürekli özgüvenine yönelik cümleler kuruyoruz. Veya daha kötüsü, "kulağına su kaçar, çok dalma" veya "yeter artık üşürsün çık sudan" gibi yıkıcı tenkitlerle devam ediyoruz.
Özdeğeri sağlam ve güçlü çocukların yetişmesi için yapılması gerekenler aslında çok çok daha basit:
- sık sık sevdiğimizi söylememiz (sebepsiz yere durup dururken yani)
- koşullandırmamamız ("yemeğini yersen çok akıllı olursun" yerine, yemek yemenin zevkli keyifli olmasına teşvik etmek gerekiyor)
- örneğin "anne bak senin için bu resmi yaptım" diyen çocuğumuza "aferin çok güzel olmuş" demek yerine "teşekkür ederim bir tanem, bu ağaçlardaki meyveler çilek mi elmamı ben anlayamadım?" vb gibi yaptığı resmin incelikleriyle ilgilenmek gerekliymiş.
İşin özü çocukla "mutlu" olsun diye geçiştirdiğimiz pohpohlamalar sandığımız gibi gerekli değil, aksine çocuğumuzla aramızdaki samimiyeti zedeleyen şeylermiş. Özdeğer tamamen gerçek bir ilgi ve samimiyetle kazanılıyormuş. Pohpohla, abartılı iltifatlarla değil. Özgüven zaten hayatın her döneminde öğretmen, patron, müdür, vs tarafından da yücelebiliyor veya azalabiliyor. Özgüven zedelenmesinden kolay ve yarasız sıyrılanlar özdeğeri güçlü olan kişilerken, özdeğeri güçlü olmayan kişiler özgüvenlerinin aldığı her darbede depresif olabiliyorlar.
Açıkçası benim kafama yattı, çok mantıklı buldum önerileri. Kitabın yarısını geçtim, ve daha bitmeden paylaşmak istedim.
Sonra aklıma Yankı Yazganda okuduğum şu bilgi geldi: "öğrenme zamanımızı ve şeklini hatırlamadığımız bilgileri asla unutmuyoruz; eğer nasıl, nerede ve nezaman öğrendiğimizi hatırlıyorsak o bilgiler, tekrar yapılmazsa kolayca unutuluyor". Yani anadilimizi nasıl öğrendik hiç bilmiyoruz ama asla unutmayız. Ama ikinci bir yabancı dili kursa gidip veya okulda öğrendiysek, sık sık tekrarlamadıkça unutmamız gibi.. Özdeğerimizi de içimize ne zaman ektiklerini hiç hatırlamayız değil mi? Ama başarılarımızı bir bir sayabiliriz,, veya başaramadıklarımızı.. bu teorileri ben kendim bağladım. Bilmem ne kadar doğrudur. Düzeltilmesi gerekiyorsa lütfen uyar beni sevgilir okur.
Özdeğerin sapasağlam içimize ekilmesi ve yıpratılamaz olması için (ve yerleşmesini istediğimiz daha bir çok değer için) demekki çok küçük yaştan çocuğun kişiliğine ve varlığına sevgi ve saygı göstermemiz, çocuğu bol bol dinlememiz ve düşüncelerinin ve sözlerinin incelikleriyle ilgilenmemiz gerekiyor.
Benim aldığım ders bu: salt varlığın değeri ve samimiyet.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder