
Öyle 12 saatlik aktarmalı bir yolculuk falan sanmayın, bin in dahil, 60 dakika falan süren, İstanbul-Bodrum uçuşu altı üstü.
İstanbulda Ataköyden taksiyle Atatürk havalimanına giderken, Karan heyecanla "uçak uçak" diye çıldırıyordu. Öncesinde birkaç gün anlattım olacakları, artık sorunca hemen söylüyordu: "sırayla kontrolden geçeceğiz, ama sırayla, sıramızı beklememiz lazım,sonra bir tünelden geçip uçağa bineceğiz, kemerlerimizi takıp inene kadar hiiiiiç açmayacağız (bir açarsa ve hareketli olmaya alışırsa, tekrar bağlatamam diye kuralı böyle öğrettim, hadi vurun beni), sonra pilot amca konuşacak, sonra sırayla uçaktan ineceğiz falan diye bir rutin uydurduk, ezberledi her gördüğüne anlattı. Vakti gelince de hiç gıkı çıkmadı sırada beklerken, sırt çantasını banta koyarken falan. (o çanta banttan çıkmayacak başkası alacak gidecek diye ödü koptu o da ayrı hikaye) Ama "tünelden geçeceğiz" kısmına gelince sabrı iyice azaldı, "hadi hadi gidelim" demeye başladı. Hatta başka bir yolcu "çok istiyorsan sen git önden hadi koş" dedi. Afalladı benimki tabi, kıstı sesini az daha sabretti :)
Velhasıl, çocuğun biraz ön bilgi alması işe yarıyor, sabırlı oluyor ve kuralların farkında oluyor.
Bu arada her görevliye kaş göz yapıyoruz, uçağa yalnızca uslu çocuklar alınır diye Karan'a bir uyarıda bulunuyorlar, "ben uslu dururum" diyor hemen :) çok tatlı ama ya kıyamadım hiç..

Sonrası malum yine taksi, otele varış, plaj kum havuz, çocuk için keyiften keyife yuvarlanmalar.. En önemlisi de sonuna kadar sınırlarını zorlayabiliyor çünkü tüm nazını anneye yapıyor bu veletler..
3 gecelik tatilin ardından 3 bavulu kan ter içinde geri toplamamız ve dönüş yollarına düşmemiz. Yine taksi, ardından havalimanında "hadi uç uç" diye camdan bakıp bütün uçakların uçmasını ummalar, uçağa binip pistte bekleyince "neden uçmuyor hadi uç uç" demeler.. Karan için çok keyifli bir deneyimdi sanırım. İlk seferini aklı başındayken yaşamış olmasına da sevindim bu açıdan.
Tam İstanbula inecekken uyuya kalması ise mükemmel oldu, kulak krizi yaşamadık böylece. (Demekki "çocuğun uyku saatinde gitmeyelim" diye gündüz saatinde plan yapmasam da olabilir bundan sonra, en güzeli uykuda..)Ama inince taksi bulamamak ve 2183719 kişi olan taksi sırasında 25 dakika beklemek Karan'a fazla gelmiş olsa gerek, "nasıldı tatil" diyenlere "bissürü bisssssürü taksiye bindik" diye özetliyor.. Uçak geri planda kaldı :)
El kadar bebekle 12 saat uçanlar var ,duydum gördüm. Ben o tip değilim arkadaş. Çocuk 5 dakika kulağım diye ağlayınca bile "düşük pil" uyarısı vermeye başlıyorum, enerjim çekiliyor sanki. Neyseki yol çok uzun değildi yoksa kimbilir daha nelere ağlayacak tutturacaktı. (meyve suyu yok diye, keki elimle yemem çatal isterim diye bile tutturdu. Lafın yeri gelmişken THY iç hatlarda uzun zamandır uçmamıştım, kalite sıfırın altında bin, çocuk aç kaldı.) Bana bu kadar yetti, çocuk okuma yazma öğrenene kadar 1-2 saatten uzun uçmam çocukla sanırım.
Haaa bu arada, kol çantamdan daha çok sahip çıktığım fıstık yeşili oturağımızı, kulak krizi yüzünden olsa gerek, kabinde unutunca, Bodrum havalimanı kayıp eşya bölümünde "kabinde lazımlık unuttuk, beyaz karton çantada yeşil plastik" diyen ilk anne olduğumu sanıyorum, hatta görevlilerin bakışlarından anladığım, böyle birşey unutan ilk yolcu olabilirim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder