26 Kasım 2013

Hayat Zordur

Öylesine söylemiyorum. Demografik ve ekonomik olarak çok zor koşullarda yaşayan insanlara ithafen de söylemiyorum.

Hayat Dünyanın bir çok yerinde çok zor evet. Bu konuda tartışmıyoruz zaten.

Ben, daha basit bir çevreden, bizim gibiler için, yani medeni, hallice ve az çok seçenekleri olan sosyal grup için söylemek istiyorum: hayat zordur, çocuklarımıza bunu öğretmemiz lazım.

Tabi ki açlıkla mücadele etmiyoruz veya internetsiz, elektiriksiz, kıyametler kopan bir coğrafya ile kıyaslamayacağım yani baştan biline.

Ortaokulda bir öğretmenimiz vardı, İngilizce hazırlıkta en yoğun olarak onunla ders yapardık ve gerçekten işleri bizim için ne kadar zorlaştırırsa o kadar başarılı olurduk, ne kadar çok disiplinli bir öğretmen diye okula kızgınlıkla gelen veliler olurdu, ki diğer veliler onları sakinleştirip ikna etmeye çalışırlardı toplantılarda. Belki bazen tartışmalar da olmuştur ama coğu zaman ona mahal verilmezdi. Çünkü oldukça "katı" kurallarımız vardı, mesela bir kişi ödevini yapmadan gelirse diğerleri de yeniden ödevi yapmak zorundaydı. Bir çoklarına göre bu haksızlıktı ancak bence, bir sınıf içinde uyum ve iç kontrol geliştirmenin harika bir çözümüydü. "Anlayamadım yapamadım" diyenler, ister öğretmenlerinden ister arkadaşlarından yardım alıp bir şekilde o ödevi yapardı. Çünkü sosyalliğin ve grup olmanın en önemli olduğu yaşlardaydık, bir öğretmenin ricasından ziyade gruptan dışlanma ihtimali bizi daha iyi disipline ederdi.

O veli toplantılarında ne konuşulurdu bilemem ama, annem bana bir kere bile "ödevin var mı, yaptın mı" demezdi. Ben de bir kere bile ödevimi yapmadan gitmedim okula. Çünkü bilirdim ki, bu ödev benim. Yapmazsam ben öğrenemeyeceğim ve hatta arkadaşlarıma mahçup olacağım.

Sonra yıllar geçti, üniversiteye geldim. Artık bir kontrol mekanizması yoktu, tamamen kendimden sorumluydum. Kimseye mahçup falan da olmuyordum. Neden hala ödevimi sorumluluklarımı doğru yönetebiliyordum?

Bizim üniversitede daha 2. sınıftayken genelde üst sınıftan ders alan olmazdı. Ben "zorluklarıyla" ünlü bir öğretmenin 3. sınıf dersini alttan almaya karar verdim. Ve yemin ediyorum ki, ilk dersinde en öne oturdum ama titriyordum heyecandan. Çünkü herkes "sana kızar o şimdi" dedi. Sınıfta beni mahçup etmesinden çekiniyordum. Ve olan oldu. Sınıf listesinde benim alt sınıftan olduğumu görünce "neden aldın sen bu dersi" dedi. Bu arada 2 çocuk sahibi, bölümümüzde hatrı değer, Tunus asıllı bir İngiliz bayan öğretmen kendisi. Dolayısıyla ingilizce konuşuyoruz. Heyecandan saçmalamış bile olabilirim.  "1 ders eksilteyim istedim hem de bu dersi zor kesin kalırsın dediler, kendime şimdiden 2 şans vermek istedim" dedim. Bana , dimdik gözüme bakıp "iyi şanslar" dedi.

İşte en sevdiğim öğretmenim olmuştu o an. Çünkü çekirdekte öyle alışmıştım. Biri beni zorlamalıydı.
İlk vediği ödevi tahtaya yazdı, teslim tarihi o kadar yakındı ve araştırma o kadar detaylıydı ki (ya da bize öyle zor gelmişti), sınıfta herkes bir ağızdan "yaa ama yetişmez, olmaz" vs diye sınıf uğuldadı. Biri cesaret etti, "ama hocam çok zor yani 2 haftada bir sürü başka dersimiz de var" dedi, üstelik türkçe söyledi bunu :) Öğretmen ise sinirli bir şekilde sınıfa döndü ve sadece "life is tough!" dedi. (hayat zordur).

Derdi ki, "bir gün bir işi almak için günlerce uykusuz çalışmanız çabalamanız gerekecek, 'aaa çok zor bu iş' diyip bırakacakmısınız veya böyle kime yakınacaksınız o zaman?"

O yıl o dersi B+ ile geçtim, bu dersten ve özellikle bu öğretmenden C bile almak gerçekten çok özel bir durumdu bu arada :) sonra mezun olana kadar zorunlu derslerimin bir çoğunu ondan aldım, ondan almak için özel çaba gösterdim. Hatta en sevdiğim öğretmenim oldu kendisi ve şuan hala ondan öğrendiklerim hayatın içinde ayrışıyor. Ondan ve onun derslerinden öğrendiğim şeyler, akademik olarak bildiklerimin belki de %70i olabilir.

Dönelim bugüne, ilkokul veya biraz daha büyük çocuğu olan kişilerden duyduklarımla dehşete düşüyorum ve inanın bu durumla ileride ben nasıl baş ederim bilmiyorum. Ödev verilmesine kızanlar, ödevlerin zor olmasına kızanlar, çocuğuna ödevlerini yaptıramayanlar, çaresizlik içinde çocuğuna sorumluluk ve yön vermekle bocalayan, hatta bu sebeplerden kendini unutan işinden gücünden kariyerinden vazgeçen yetişkinlerle dolu etrafım!!

Böyle bir düzenin içinde, çocuklar birbirlerinden etkileniyor ve benim oğlumda etkilenecek, kuvvetle muhtemel. Büyük konuşmak için demiyorum. Yalnızca bize sıra geldiğinde umarım hem yetişkinler hem de eğitimciler biraz daha değişmiş gelişmiş olsunlar..Çünkü bu döngüyü tek başıma döndüremem. Birlik içinde olmak lazım, veliler ve eğitimcilerle.

Neden derseniz, şu ödev var ya, çocuğun o! Bırakın ödev sormayı ilgilenmeyi. Ödevini yapmaktan çok önce evde birşeyleri ödev edinmediyse, artık ancak sizin eski bilgileriniz tazelenir. Onun ödevinin ona bir faydası yok artık çünkü siz hepsini üstlenmişsiniz. Ayrıca evet malesef bizim zamanımızda da vardı böyle ne yaparsan yap sorumluluk alamayan ve annesini babasını yiyenler. Malesef bir yerlere gelemediler, sorsak eminim çok pişman oldukları yıllar vardır hatırladıkları. Ve hiç bir zaman mutlu olamamışlardır tahminimce, ne yazık ki hiç öğrenemediler emek vermeyi, başarmanın hazzını. Hepimiz nasıl çok debelensek de "sıfır" beden olamıyorsak, hepimiz lider, iş sahibi veya CEO olamayacağız, kabullenmeliyiz ve yalnıca çabayı ve çalışmayı takdir etmeye odaklanmalıyız bence.

Hayat zor evet. Çalışanla çalışmayan var sadece. Çalışmayana kolay çalışana zor. Ama sonrasında tam tersi olabilir. Çalışamayı, sorumluluk tamamlamayı, grupla hareket edebilmeyi anne babanın yaptığı ödevlerle öğrenebilir mi bir çocuk? Ben bazen zorlanır anneme yalvarırdım "şu sorunun cevabını bul nolur" derdim. "Sana sadece yardım edebilirim" der, soruyu netçe anlamama yardımcı olacak sorular sorar ve kitabımdan nerede yazdığına bakardı. Ama yazdığı yeri söylemezdi, derdi ki "25 ve 50. sayfalar arasında bir yerde yazıyor!" Ben o aradaki 4-5 konuyu ve 25 sayfayı okumak ve orada bulmak zorunda kalırdım. Verdiği aralık da oldukça acımasızdı yani! Ama iyi ki öyle yapmış.

Hayat zor evet. Üniversitedeki öğretmenlerimiz öyle ödevler projeler verirdi ki, en az 4-5 kişilik bir grup içinde, bir çok kuruma veya şirkete gidip gelerek, hatta 1-2 haftalık stajlar yaparak ancak hazırlayabilirdik. Ancak ödevi okuyan öğretmen, internette yazanları da çok çok iyi bilirdi ve kopyala yapıştır yaptıysak kazara, hangi site olduğunu bile söyledi bize. Böyle bir öğretmeni kandırman mümkün mü? Malesef o esnada kandırdığının yalnızca kendin olduğunu belli bir olgunluğa gelmeden pek idrak etmiyorsun.

Çocukları bırakın zorlansınlar. Ağlasınlar, tepinsinler. O sese, öfkeye, çıldırmaya katlanmak kolay değil tabi ki. Ama yarın öbür gün ödev yapmak, ve "ne çok ev ödevi veriyorlar" diye öğretmenlere kızmamak için şimdi bunu yapmak zorundasınız. 8-10 günlük Bayram tatilinde bir yere gitmek istiyorsa, ilk 3-5 günde ödevlerini bitirmek zorunda olduğunu yoksa kalan 4 günlük tatile gidilemeyeceğini bilmesi lazım çocuğun. Eminim bir çoğumuz bu koşullarda yetiştik. Anne babalık hem sabır hem de özveri gerektiriyor malesef. Tatili biraz kısa tutmak zorunda kalmak hatta bazı tatilleri de blöflere kurban vermek pahasına.. Eminim yalnızca 1-2 sefer denenirsiniz.

Ve eğitimcilerin de aileyi arayıp "çocuğunuz ödevlerini neden yapmıyor" demesi bence biraz tuhaf. Ödevi veren, yaptırımını da bilmeli, ve tabi ki sonucunda veliden de bu yaptırımla ilgili tepki almamalı. Dolayısıyla çocuklara yaptıkları herşeyin bir sonucu olduğunu göstermeli ve kanıtlamalılar, istisnasız her çocuk için, her sonuç benzer ya da aynı olacak şekilde hem de.

Okuduğum bir kitapta ilkokul çağında bir çocuk, dönem projesini tamamlamadığı için, o yılki yaz kampına gidemeyeceğini öğreniyor. Okul yönetiminin bu tutumu bence gayet makul. Ancak çocuk çok üzüldüğü için, aile kamp alanına yakın bir motelde oda tutarak, çocuğun arkadaşlarından "eksik" kalmaması için kamp bölgesine götürüyorlar. Çocuk ne öğrendi şimdi? Bence yalnızca üçkağıdı ve birilerine sırtını dayamayı..

Hayat zordur. Ağlamak, zorlanmak, bazen başarısız olmak, insana "uzun yoldan" yaşamayı ve insan olmayı öğretir. Bence var olmak bir süreçtir, haz veren başarmaktan ziyade o zorlu süreçtir. Ağlamadan, düşmeden, zorlanmadan, mahrum kalmadan, hayal kurmadan yaşayan insanların birey olması, insan olması, en önemlisi de iyi insan olması mümkün mü? Bence pek değil. Hayalleri olanlar asla uyumazlar değil mi?

En başında dediğim gibi, açlıkla, yoksullukla mücadele etmiyoruz, bırakın scooter parasını biriktirmek için her gün 1 şekerleme az yesin. Bence çok daha mutlu olacaktır özveride bulundukça.

Tabi bir yandan düşününce, ben hiç sıkıntı çekmeden yaşıyorsam, çocuğum bana dönüp "iyi de bu evde kimse tutumlu ve özverili değilken, neden ben sürüneyim" diye sorsa ne diyebilirim? Elimden geldiğince emek veriyorum ki, yaptığım şeyleri görerek sözüme güvensin değer versin.
Ama gerçekten korkuyorum, ileride biz neler yaşayacağız, bakalım kısmet..

................

not: Bu yazıda andığım, İngilizce hazırlık öğretmenim Sayın Melek Uysal'a ve Üniversitede 5-6 ders aldığım Sayın Elizabeth Saatçi'ye sevgi ve teşekkürlerimi sunarım..







Hiç yorum yok: